HAKKIMIZDA
Misyon-vizyon-aksiyon başlıkları ile yazılmış birkaç
kelime ile özetlenebilecek bir tarihçemiz olması normal olurdu. Ama öyle
olmadı.
Ulusal medya, safekmek ruhunun doğum olayını ’’Akşemseddin’in Müthiş Zayıflama
Formülü’’ başlığıyla duyurdu. Başlıkla ilgisi olmasa da bu haber bir kaza haberiydi
ve şoför bendim, yaralanan da babam…
Kaza sonrası babamın tedavisi için bitkiler üzerinde yaptığım araştırma, Ziraat
Fakültesinden mezun olduğum zamana kadar yaptıklarımdan fazlaydı. Bir ziraat
mühendisi olarak genetiği bozulmuş buğdayın bu kadar yaygın olduğunu, tarım
ilaçları ve kimyevi gübrenin fayda yerine zarar verdiğini bu esnada öğrendim.
‘’Organik Tarım Kontrolörü’’ olmak fikri, Türkiye’nin birçok ilinde yüzlerce,
binlerce (Her yıl 800 çiftçi) tarım arazisini denetlerken doğru ürünü bulma
adına cazip geldi.
‘Çölyak’ kelimesini ilk defa kız kardeşimden duydum. Sürekli ishalden ve hızlı
kaybedilen kilolardan bahsediyor, ‘glütensiz’ beslenmesinin gerektiğini
söyleyen doktorunun bu ürünleri nereden alabileceğini söylemediğine
söyleniyordu.
Belediye büfelerinden aldığı glütensiz ürünlerin tamamen nişasta olduğunu (eşi
diyabet hastası olduğundan bu konuda bilinçlidir) ve kullanmak istemediğini
belirtip benden Karabuğday (Greçka) unu temini konusunda yardım istedi. Bir
firmadan bir çuval çölyak tüketimine uygun greçka unu sipariş ettim.
Kız kardeşime yardımcı olmanın verdiği vicdani rahatlıkla çuvalı kardeşime
verirken eşim tadına bakma amaçlı 1 kilosunu içinden aldı. Unu eleyip kullanma
huyu aranızda da vardır, eşimde eler kullanır. Çay tabağına doldurduğu mısır
kırıklarını önüme getirince bu kırıkların greçka’ya ait olabileceği ihtimalini de
düşünüp üreticiye geri döndüm.
Üretici karışım olmadığı lakin karışsa bile zararı olmayacağı konusunda ikilem
içeren bir ifade ile cevap verince başka bir tedarik yaptık. Daha iyi ambalaj,
daha net cevaplar. Eşim bu sefer de gülerek bir çay tabağı pirinç kırığıyla
geldi. Mısırlardaki sadece şüpheydi, kırıklar ufaktı. Lakin pirinç taneleri
komple karşımda duruyordu. Greçka alıyorduk, lakin pirinç yiyorduk.
Biz bu Greçka (karabuğday) ‘ı alıp içine bir şeyler katmadan sadece öğütüp bize
verecek birini bulamayacak mıydık?
O dönemde bulamadık. Greçka ununu almak yerine greçka’nın kendisini alıp
öğütmeye karar verdik.
Bu karar greçkanın kendisi (tanesi) ile ilk öğütücümüzü almamızı sağladı.
Bir heyecanla greçka’yı öğüttüğümüzde ortaya çıkan un, önce aldığımız iki unla
ne renk ne de koku olarak benzeşmediğini üzülerek tespit etmiş olduk. Bizim
öğüttüğümüz Greçka çiğdi, kavrulmamış yani. Unu da beyaz oluyordu. Oysa satın
aldıklarımız kavrulmuş Greçka (koyu kahverengi) dan öğütüldüğü için sanki
bulguru öğütmüş gibi. Buğdayı öğütmek varken neden insan buğdayı haşlayıp (besin
değerini düşürüp) sonra öğütsün ki?
Tanımlayamadığımız fakat bir öğütücüye sahip olarak çözdüğümüz bu dönem küçük
ablam ve küçük erkek kardeşimin de şişkinlikler sonucu oluşan şüphe ile
endoskopi yaptırıp çölyak teşhisi aldığı dönem oldu.
6 kardeşin 3 ünün resmi, kalan 3 ünün gayri resmi çölyak olduğu bir aile…
Çölyak denilince akla gelen ‘glüten’, o dönemde vazifeli olarak organik tarım
denetimine gittiğim köylerde arayışında olduğum gdo’suz eski tohum buğdayları
sıralarken kullandığım yegane kriter oluverdi. Her buğdayda glüten içeriği
farklı.
En yüzeysel bakışla genetiği bozulmuş buğdayda 400 ile ifade edeceğimiz değer,
genetiği sağlam eski hali muhafaza edilmiş buğdayda 25 i geçmiyor. Karabuğday
(greçka)da hep sıfır.
İstanbul’da evimize yakın 20 m2 bir depo kiralayıp denetimlerde elde ettiğim
gdo’suz ve/veya glütensiz ürünleri orada saklamaya başladım. (Evdeki ayırdığımız
odaya sığmadığı için) 2015
Elbette sır olarak kalamıyor. Yakın çevremizden başlayarak bu minik depoya
uğramalar başladı. Kendi derdimizin farkındaydık, lakin bu kadar çok insanın
aynı dertten muzdarip olduğunu elbette bilemezdik. İlk ekmeklerimizi yaptığımız
evsel fırını dükkâna götürmeye karar verdiğimizde 1.yılın sonuna gelmiştik.
1.ci yılın sonunda arazi denetimlerinden elde ettiğim gdo’suz ürünler ve menüyü
genişletmek için ürettiğimiz glütensizler dükkâna sığmadı.
Bu vesileyle 2. ci yılımızı doldurduğumuz şu anki beylikdüzü safekmek mağazası
ve üretim yerine taşındık.
Başlangıcını 2.ci el endüstriyel bir fırın ve 10 kg lık bir hamur yoğurucu ve
basit bir raf sistemi ile yaptık.
Zaman bilgilerimizi, bildiklerimiz tüketimimizi değiştirdi, geliştirdi. Artık
yemekten sonraki şişkinliklerimizin, midemizdeki ekşimenin, durduk yerde
(zannettiğimiz) cilt problemlerinin, iyi huylu bir insanın (anlaşılmaz
sebeplerle aniden) huysuzlaşmasının, uyku problemlerimizin, uyusak ta istirahat
etmiş şekilde uyanamamızın ve daha bir çok yaşam konforunu bozan olayların
bazılarının sebebini, diğerlerinden ise nasıl uzak durulacağını öğrendik/öğrenmeye
devam ediyoruz.
Safekmek şimdiki yerine geçtikten sonra gelişen imkanlarımız ile gdo’suz ve
glütensiz üretim alanlarını ayırdık. Birbirinden tam anlamıyla bağımsız iki
üretim alanına sahip olduk.
İhityaçtan ortaya çıkan bir duyarlılığı geliştirmek için ihtiyaç listenize göz
atmanız yeterli oluyor.
Hedef, bir ticareti geliştirmek yerine ihtiyaç duyduğumuz gıda maddelerinin
ambalaja girmiş (uzun son kullanma tarihli) seri üretim ürünleri yerine doğru
hammadde ile kendi tezgahınızda üretmek olunca heyecan hiç bitmiyor.
Undan ekmeğe, makarnaya, tarhanaya, mantıya, kurabiye ye kadar hepsi
karabuğdaydan üretilmeye başlandı. Eve bir şey lazım olduğunda markete gitmeye
ihtiyaç duyuyorsak o akşamın sohbet konusu ilgili ürünü doğru hammadde ile
yapıp yapamayacağımız oluyor. Biz bu işleme saflaştıma diyoruz.
Safekmek markası da buradan esinlendi. Hedefimiz sağlıklı saf ürünler
konusundaki bu girişimi, onu ortaya çıkaran gerçeklerden uzaklaşmadan ulaşabildiğimiz
ve bize ulaşan insanlarla paylaşmak.
Daha iyisi, daha sağlıklısı için hep yolda olacağız. Karşılaşmak ümidi ile…